Kayıtlar

Zaman Postası ve Pasaportu

  Zamanın gizemi yüzyıllardır insan aklını kurcalamıştır. Akıp giden, elde tutulmayan, birikmeyen özellikleriyle zaman aslında insan aklının bir ürünüdür. Zamanı zaman yapan hiçbir şey yoktur. Ancak zamanı gösteren araçlar zamanı var kılar. Bu bazen bir kum saati olur bazen duvar saati bazense yalnızca bir direkten ibaret olan güneş saati… Bir de zamanı göstermekle kalmayıp öteye taşıyanlar vardır. Zamanda göçmenlik yapan postacılar bazen pasaport ile bir solucan deliği yaratırcasına zamanda kayar gider. Postacının görevi emanet aldığı zamana sadık kalmaktır. ‘Bak postacı geliyor’ şarkı sözünden de anlaşılacağı üzere zaman taşıyıcıları olan postacılar beklentileri ve sürprizleri doğurur. Zamanı var eden postacılar beklentilere yol açarak zamanın yine yok olmasını sağlarlar, sadakat yok olup gider. Pencere pervazında bir kedi postacıyı beklerken ise zaman usulca akıp gider… Ne postacının ne de pasaportun olduğu yerde zamanı var etmeyi can sıkıntısı üstlenir. Can sıkıntısı, zam...

Dororo'nun Hissettirdikleri

  Dororo, izlediğinde herkesin kendine dair bir şeyler bulabileceği türden insanın içine çok iyi işleyen, içindeki detaylar düşünüldüğünde tam anlamıyla hissedebilmek için birkaç kez izlenmesi gerektiğini düşündüğüm harika bir anime. Ben dororoyu ilk izlediğimde altında ezildiğim bazı kavramlar beni bir çıkmazın içine sürüklemiş haldeydi ve o çıkmazdan az da olsa kurtulabilmemi sağlayan nadir şeylerden biri Dororo oldu. Dororo hakkında yazılabilecek çok şey var şüphesiz ancak ben bu yazımda en temeli olduğunu düşündüğüm şeyleri ve beni en çok etkileyen yönlerini yazmak istiyorum. Açlık ve sefaletin olabilecek en son noktasının betimlendiği animede cesetlerden beslenen insanlar, savaş esnasında insanlığını yitirenler, savaşı ve iblisleri kullanarak kendi hükümdar olma arzularını karşılayanlar önümüze çıkıyor. İnsanlar her ne kadar iblisler ve şeytanlara karşı savaşsalar da yeri geldiğinde çıkarları için onlarla yaşayabiliyor hatta antlaşmalar yapabiliyorlar. Hatta insanlar şeytanl...

Matematik???

  Matematiği birçok kişi sevmez ve burada anlatacağım şeyler ile size matematiği sevdirmeyi planlıyorum ama yazdıklarımı okuyunca ne saçmalıyor bu diye de düşünüp -ki gerçekten saçmalayacağım ama neden işe biraz eğlence katmayayım ki- matematikten iyice soğuyabilirsiniz de. Yorumlamak size kalmış. Ayrıca önceden uyarayım yazdıklarım bilgi verme amacı taşımamaktadır. Matematik deyince bana göre ilk akla gelmesi gerekenlerden biri sıfırdır. Sıfırın keşfi MS 7. yüzyılda Hintli bir matematikçi olan Brahmagupta’ya dayanır. Birden fazla bilinmeyene sahip denklem sistemlerinin çözümü için kullanılan cebirin icadı milattan bin yıllar öncesinde yaşayan Babillilere dayanıyorken sıfırın keşfinin bu denli yakın bir tarihte olması bana çok ilginç geliyor. Var olmayanın temsili ve belki de hiçliğin tanımı denilebilecek sıfırın aynı zamanda bir başlangıç olarak kabul edilmesi ve dahası onluk sayı sisteminde kuvvetin bir göstergesi olması, sayıları bir döngüye katmakla yetmez, bu döngü sayıları ...