Dororo'nun Hissettirdikleri

 

Dororo, izlediğinde herkesin kendine dair bir şeyler bulabileceği türden insanın içine çok iyi işleyen, içindeki detaylar düşünüldüğünde tam anlamıyla hissedebilmek için birkaç kez izlenmesi gerektiğini düşündüğüm harika bir anime. Ben dororoyu ilk izlediğimde altında ezildiğim bazı kavramlar beni bir çıkmazın içine sürüklemiş haldeydi ve o çıkmazdan az da olsa kurtulabilmemi sağlayan nadir şeylerden biri Dororo oldu. Dororo hakkında yazılabilecek çok şey var şüphesiz ancak ben bu yazımda en temeli olduğunu düşündüğüm şeyleri ve beni en çok etkileyen yönlerini yazmak istiyorum.

Açlık ve sefaletin olabilecek en son noktasının betimlendiği animede cesetlerden beslenen insanlar, savaş esnasında insanlığını yitirenler, savaşı ve iblisleri kullanarak kendi hükümdar olma arzularını karşılayanlar önümüze çıkıyor. İnsanlar her ne kadar iblisler ve şeytanlara karşı savaşsalar da yeri geldiğinde çıkarları için onlarla yaşayabiliyor hatta antlaşmalar yapabiliyorlar. Hatta insanlar şeytanlara dönüşebildiği gibi bazen şeytanlar da şeytan olmaktan çıkıp gerçek insanlar gibi içinde masumiyet taşıyabiliyor. Böylelikle, insan doğasının esnekliği vurgulanmaya çalışılırken insanların kendi içlerinde yaşadığı çatışmalar da gün yüzüne çıkmış oluyor. Ama tabi ki de bu esneklikle oradan buraya savrulmadan güçlü bir iradeye sahip insanları görmek de mümkün bu dünyada. Tıpkı Dororo’nun her şeyden çok sevdiği annesi gibi.

Animeye adını veren Dororo karakteri bence gerçekten de animenin kalbini oluşturuyor. Dororo’nun zamanında savaşın ortasında kalıp annesini ve babasını yitirmesiyle hayata tutunmaya çalışması ona animenin bizlere öğretmeye çalıştığı temel iki değeri öğretiyor: MERHAMET ve ADALET. Bu iki değer Dororo’yu haksızlık karşısında lafını sakınmayan, yeri geldiğine kendisini tehlikeye atma pahasına bile karşıdakine yardım eden, yalnızca gözükeni değil görünen altındaki gerçeği sorgulayan ve belki de en önemlisi bu özelliklerini koruyabilen ve tüm bunları Hyakkimaru’ya da aşılayabilen ve böylece Hyakkimaruyu insana dönüştüren biri yapıyor. Aynı zamanda Dororo’nun onca tehlikenin içinde yaşamasına rağmen, sevimli, yemeğe düşkün ve yeri geldiğinde de şapşal ve komik bir çocuk olması bir yandan o kasvetli dünyada yüzümüzü gülümsetirken bir yandan da bize hayatın o kadar da ciddiye alınmaması gerektiğini gösteriyor.

Kendime baktığımda savaşın ortasında büyümedim ve ailemi kaybetmedim belki ya da Dororo kadar aç kalmadım (bundan emin değilim) ama benim de onun deyimiyle yeri geldi ölümü aratacak üzüntülerim oldu. Tüm bu sıkıntılara rağmen her an ne olacağı belli olmayan kendi dünyamda, bir anlığına da olsa gülümseyebilmek için içimdeki Dororo’yu canlı tutmaya ve onun beni ayakta tutmasına izin vermeye karar verdim. Kendimi ve dünyayı sorguladığım şu günlerde geceleri kabuslarla uyansam dahi aslında Dororo’nunki kadar özgür olan ruhumu ortaya çıkarabilmek en büyük dileğim.

Son olarak, Mutsu’nun can verirken “Savaşları durdurun.” demesinin beni animedeki en çok etkileyen şey olduğunu söylemek istiyorum. Kendi fikirlerinin bir önemi olmadığı aşılanan ve tek görevleri Tahomaru’yu korumak olan Mutsu ve Hyago, yiyecek kazanabilmek için bedenini ortaya koyan Mio San’a göre daha çok esaret altında yaşıyor diyebilirim. Mio San savaşın onlardan çaldıklarını geri almak için kendince mücadele ederken Mutsu ve Hyago savaştan nefret etmelerine rağmen savaşa gitmek zorunda hissediyorlar. Esaret altındaki bir ruhun son isteğinin savaşların bitmesi olması ise içimi parçalıyor.

Yorumlar

  1. Ellerine sağlık Helin. Dororoyu çok güzel analiz etmişsin. Umarım içindeki Dororoyu hep canlı tutabilirsin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Matematik???

Zaman Postası ve Pasaportu